Fırtınalı Boğaz Rüzgârları İstanbul LGBT Hareketinin Dünü

İstanbul… Bir yanda Avrupa, bir yanda Asya, yüzyıllardır farklı kültürlerin buluşma noktası. Boğaz’ın serin sularından yükselen esintiler, aslında binlerce hikâyeye ev sahipliği yapıyor. Bu hikâyelerin arasında, İstanbul’un geçmişinde filizlenen ve zaman içinde güçlenerek günümüze ulaşan LGBT hareketi de var. Gelin, LGBT hareketinin şehirdeki ilk kıpırtılarından, geçmişin engelleri ve zaferlerine kadar kısa bir yolculuğa çıkalım.


Köklü Tarihin Derin İzleri

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, toplumsal hayatta LGBT varoluşlarına dair yazılı kaynaklar sınırlı olsa da bazı tarihsel kayıtlar, aynı cinsiyetten bireyler arasındaki ilişkilerin tamamen görmezden gelinmediğine işaret eder. Her ne kadar dönemin toplumsal normları ve dinî baskılar LGBT bireylerin varlığını perdelemeye çalışsa da İstanbul’un hanlarında, kahvehanelerinde ve sanat çevrelerinde farklı yönelimlerden insanların bir şekilde varlığını sürdürdüğü bilinir. Özellikle edebiyat ve müzik dünyasında sanatını icra eden bazı kişiler, dönemin koşullarına rağmen kendine özgü yaşam alanları yaratabilmişlerdir.

Bu dönemde, LGBT kimlikler hakkında açıkça konuşulmasa da, İstanbul’un kozmopolit yapısı her zaman bir nebze hoşgörüyü de içinde barındırıyordu. Öte yandan, bu hoşgörü yalnızca belirli çevrelerde ve sınırlı ölçüdeydi. Günlük yaşamda, kimliğini saklamak zorunda kalmadan yaşayan çok az sayıda insana rastlamak mümkündü.


Sessizliğin Yarattığı Engeller (1950-1980)

Cumhuriyet dönemiyle beraber modernleşme rüzgârları eserken, LGBT bireylerin toplumdaki yeri uzun süre “yokmuş gibi” davranılarak görmezden gelindi. Özellikle 1950’lerden itibaren ülkenin siyasal çalkantıları ve katı ahlaki kurallar, LGBT bireylerin kendilerini ifade etmelerini daha da zorlaştırdı. O dönemde eşcinsel olduğunu açıklamak, aile ve iş çevresinde büyük tepkilere neden olabiliyordu.

Devletin resmî kurumları, LGBT konularını açıkça tartışmaya hazır değildi. Medyada ise çoğu zaman önyargılı dil ve karikatürize anlatımlar hâkimdi. Kimi zaman dergilerde küçük haberler çıksa da gerçek kimliklerin üzeri örtülüyor, LGBT bireyler toplumsal dışlanma ve şiddet korkusuyla geri planda kalmaya zorlanıyordu.

İlk Örgütlenme Çabaları ve Dönüm Noktası (1980-1990)

1980 darbesiyle birlikte, Türkiye’de sivil toplum hareketleri genel olarak baskı altına alındı. Bu durum, LGBT topluluğunu da ciddi anlamda etkiledi. Ancak tam da bu baskı ortamında, LGBT bireyler kendi kimliklerini korumak ve görünür kılmak için küçük arkadaş grupları şeklinde de olsa bir araya gelmeye başladı. Bu dönem, direnişin küçük tohumlarının atıldığı yıllar oldu.

Önceleri ev buluşmaları, gizli mekânlar ve gayriresmî organizasyonlar şeklinde başlayan bu bir araya gelişler, 1980’lerin sonuna doğru daha görünür bir hale dönüştü. İstanbul’da bazı bar ve kulüpler, LGBT bireylerin nefes alabildiği ender mekânlar hâline geldi. Bu mekânlar, herkes için olmasa da benzer deneyimleri paylaşan insanlar arasında dayanışmayı güçlendiren “güvenli limanlar” yaratıyordu.

1990’lar: Seslerin Yükseldiği Dönem

1990’lara gelindiğinde dünya çapında insan hakları hareketleri ivme kazandı. Türkiye’de de benzer şekilde LGBT hareketi, önce küçük adımlarla sonra daha gür bir sesle kendini duyurmaya başladı. Özellikle 1993 yılında İstanbul’da Onur Yürüyüşü düzenleme girişimi, güvenlik güçlerinin engellemeleriyle karşılaşsa da büyük bir simgesel önem kazandı. Bu engellere rağmen LGBT bireyler “Biz de buradayız ve haklarımız için mücadele ediyoruz.” mesajını yüksek sesle dile getirdi.

Aynı yıllarda, Lambdaistanbul gibi sivil toplum kuruluşlarının temelleri atıldı. Her ne kadar resmi olarak tanınmakta zorluklar yaşasa da bu organizasyonlar, hak mücadelesi ve görünürlük açısından kritik bir rol oynadı. Topluluk içindeki ağlar genişledi, dayanışma arttı ve LGBT hareketi kamuoyunda daha fazla tartışılır hâle geldi.

O Zamanın Fırtınalı Rüzgârları

Elbette LGBT bireyler, İstanbul’da bu hareketlenme sırasında pek çok fırtınayla boğuşmak zorunda kaldı. Polis baskınları, ev baskıları, mahalle baskısı, aile içi şiddet, işten atılma ve toplumsal dışlanma gibi zorluklarla karşılaştılar. Ancak tüm bu rüzgârların sertliğine rağmen, LGBT topluluğunun mücadelesi sönmedi. Tam tersine, her engelleme hareketi, insanların bir araya gelmesi ve hak arayışının daha kararlı bir şekilde devam etmesi için bir sebep oluşturdu.

Dayanışmanın İlk Filizleri

O dönem mücadele veren birçok insan için en önemli kaynak “dayanışma” duygusuydu. Özellikle İstanbul gibi büyük bir metropolde bile, benzer deneyimleri paylaşan LGBT bireylerin birbirini bulması ve destek olması kolay değildi. Yine de ilk arkadaş grupları, sivil toplum oluşumları ve mekânsal dayanışma ağları bu eksiği gidermeye çalıştı. İnsanlar, kendi hikâyelerini anlatmaya, dışlanmışlık hissiyle tek başına olmadıklarını kavramaya başladılar.

Bugünden Geriye Bakmak

Günümüzde İstanbul’un LGBT hareketi, geçmişteki mütevazı adımlardan çok daha örgütlü, görünür ve bilinçli. Geçmişin sessiz bekleyişi, cesaretsizliği yerini hak talebine, mitinglere, sivil toplum dayanışmasına ve toplumsal farkındalık çalışmalarına bıraktı. Ancak bu, kolay kazanılmış bir nokta değil. Dünü anlamadan bugünü kavramak da mümkün değil.

80’lerdeki ev buluşmalarından, 90’lardaki yasağa rağmen yapılmaya çalışılan Onur Yürüyüşü girişimlerine kadar yaşanan her tecrübe, bugünkü kazanımların temelini attı. Bu kazanımlar hâlâ kırılgan olsa da “Fırtınalı Boğaz Rüzgârları” gerçeğini unutmamak, hareketin yarınlarını inşa etmek için büyük önem taşıyor.

İstanbul, kendine has enerjisi ve zorluklarıyla, LGBT hareketinin hem acılarıyla hem de umutlarıyla beslenip büyüdüğü bir kent. Bir dönem dışlanan, yok sayılan, baskı gören insanların mücadelesi, bugün çok daha güçlü bir sese dönüşmüş durumda. Bu sürecin “dünü” dediğimiz geçmişi, tüm iniş çıkışlarıyla birlikte; aslında ne kadar zorlu ve çetin olsa da, bugüne ilham veren bir direniş öyküsü.

Ne kadar sert eserse essin, Boğaz’dan geçen rüzgârlar engel tanımıyor. LGBT hareketi de aynı şekilde, tüm sert rüzgârlara rağmen İstanbul’un sokaklarında, meydanlarında ve yüreklerinde var olmayı sürdürüyor. Çünkü insanın en temel ihtiyacı olan özgürlük ve kendini ifade etme hakkı, ne yasaklara ne de baskılara tamamen boyun eğer. Dün olduğu gibi bugün de LGBT topluluğu, Boğaz’ın ötesinde bir gelecek düşü kurmaya, direnmeye ve renklerini var etmeye devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir